
YOUNG, GEORGE; Corps de Droit Ottoman; Oxford, Clarendon Press, 1905-1906.
Cilt: I.
Osmanlı hukuku üç dala ayrılıyor: Şer’i hukuk, Örfi hukuk, Kapitülasyon hukuku. Yazar Osmanlı hukukçularının icma ve kıyastan hareket ederek kanunları geliştirdikleri kanısında. Young: “İki hukuk dalının (şeri ve örfi, T.T.) bağlantılı oluşu gibi zor ve nazik bir sorun başka yerlerde yeterince tartışıldı ve incelenmesi daha ziyade bir içtihat teorisi alanına giriyor.” (s. VIII) Yazar burada eski Osmanlı Adliye Nazırı Savas Paşa’nın “Théorie du Droit Musulman” başlıklı eserine gönderme yapılıyor. (Sava Paşa, İslam Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüt; Ankara, Yeni Matbaa, 1955) Savas Paşa eserine girişte “Modern hukukun İslamlaşması modern uygarlığın İslam tarafından aciliyetle benimsenmesine ve sonuç olarak da insanlığın en önemli iki dunsurunu oluşturan Müslümanlıkla Hıristiyanlık arasında samimi ve istikrarlı bir anşlaşmaya götüren tek yoldur.” (s. IX) Sonra da Savas Paşa halkın ilerlemeden hoşlanmadığını, fakat ilerleme fikrinin İslam’da mündemiç olduğunu yazıyor.” (s. IX) Müslüman halkın Batı ilminin İslama karşı olmadığını anladığı an onu benimseyeceğini ekliyor. Savas Paşa bu iki hukuk dalının birbirlerine bağlı olduğu kanısında. Buna karşılık “yabancı oryantalistler” bu iki hukuk alanının birbirinden bağımsız olduğu inancındalar. Bu noktada yazar D. B. Macdonald’ı örnek veriyor. (Muslim Theology, 1903, s. 113) Macdonalds, Suudi Arabistan hariç her Müslüman ülkede iki kod ve bunları uygulayan iki tip mahkeme var diyor. (s. IX)
Üç kategori hukuktan Young’ın kitabı ikinci kategoriyi (1839’dan sonra islamize edilmiş sivil hukuku, législation par statut) inceliyor. Şer’i hukuk ve kapitülasyon hukuku çok incelenmiş. Buna karşılık örfi hukuk ve “statut”ler “Türkler tarfaından bile” ihmal edilmiş. (s. XII) (Yazar burada Aristarchi Bey’in eserine bazı eleştiriler yöneltiyor. Çeviriler mükemmel-impeccable değilmiş; Türkçe metinlere göndermelerde eksiklikler var; endeks konmamış vb). Fakat sonunda övüyor: girişilen iş başarılmış! (A la hauteur de la tache!) (s. XIII)
1871 reformu ile statüler sekiz ciltlik Düstur halinde yayınlandı. 1866’ya kadar çıkarılan mevzuatı içeriyor. Fakat düsturlar sistematik değil; tarihler farklı sistemlere göre (Arap, Türk, Julien, Gregoryen) konmuş. Yeni yayınlanan kanunları bile izlemek zor.
Şurayı Devlet: Eski divanların modernleşmesi. Zamanla Divan’da İdari (Siyasi) ve Adli sorunlar ayrıldı. Saray’daki Divan İdari (siyasi) işlerle uğraşmaya başladı. Babıali’deki Divan ise dilekçeleri inceleyip Şer’i mahkemelere gönderiyor. Tournefort’a bir İtalyan bu bize örnek olmalı demiş.
Yabancıların Gayrımenkul sahibi olmaları: Bunun ilkesini 1856 Fermanı 27. maddesi ile getirdi; 1867 Fermanı ise bunun koşullarını getirdi. 9 Haziran 1868 Protokolü ile Fransızlar için yürürlüğe girdi. (s. 335) “Kabul etmek gerekiyor ki yabancı sermaye bu kanunla verilen imtiyazlardan az yararlandı. Bunun nedeni şu: Kanunun maddeleri yabancı sermaye sahiplerini gayrımenkullerin vergileri, bu konuda çıkacak ihtilaflar, devir ve satış hakları gibi konularda Osmanlı tebaası ile eş tutarak güvensizlik yaratıyor.” (s. 336)
Cilt. II.
Kütüphane: “Kamu yararı için kurulmuş kitaplıklara ait hiçbir idari hüküm bulunmuyor. Yönetimleri vakıfı tesis eden ve Evkaf Nazırlığı’na makam tarafından sağlanıyor. Kitaplığın personeli de aynı daireye bağlı bulunuyorlar. Ayrıca Maarif Nezaretinin kitaplıklar üzerinde genel bir kontrol yetkisi var ve memurları idaresine nezaret edebilirler. Son olarak İstanbul’da açılan Genel Kitaplık Maarif Nezareti’ne bağlı; fakat henüz fazla bir önemi yok.” ” (s. 387-387)
Cilt. III. 1905.
Ayrıcalıklı cemaatler (Milletler) hukuku. (s. 12-165)
Kölelik: Köleliğin 1846’da yasaklandığına dair hiçbir bilgi yok. Mevcut vesikalar böyle bir şeyin olmadığını gösteriyor.
Cilt. V.
Para sistemi: Mevcut sistem (1905) 1844’de kabul edilen çift metal sistemine dayanıyor: Altın lira ve gümüş Mecidiye. Aralarındaki oran 1/15,09. Sistemi “çoğu kez bir hesap birimi olan” kuruş birleştiriyor. (s. 1) Buna rağmen ülkenin çeşitli yörelerinde farklı paralar geçerli: İstanbul’da altın Türk lirası; İzmir’de gümüş Mecidiye; Suriye’de kuruş; Ermenistan’da Altılık; Yemen’de yabancı Real. Fakat hükümet bütçesi ve resmi uluslararası hesaplarda Mecidiye (20 kuruş) kullanılıyor. (s. 1) Ayrıca 1844 öncesi eski dönemden kalma altılık, beşlik, metalik gibi paralar da var. Altılıkların 1880 reformu ile değeri düşürüldü. Ayrıca bu üç para gümüş fiyatlarının düşmesi dolayısıyla değer kaybettiler. 1880’de değerlerinin düşürülmesine neden şu oldu: sarraflar bu paraların en iyilerini (düşük kurlarda) alarak yurt dışında gerçek değerlerinde satmayı çok kârlı buluyorlardı. Bu reform işleri bir yıl kadar sürdü. (s. 3) Piyasadaki altılık ve beşlik miktarları azaltıldı. 1880’den sonra altınla gümüş arasını açarak halka zarar veren bu durumla mücadele edildi. Bunlar 1883 tebliği ile yasaklandı. (s. 13) Yemen ve Hicaz’da kullanılan Real’ler bunun dışında kaldı.
Emperyal Osmanlı Bankası
1856 Hattı’ndan sonra Galata bankerleri, Trouvé-Chavet Grubu ve diğer maliyeciler Osmanlı devletiyle temasa geçtiler. Fakat ilk iki Osmanlı istikrazı İngilizlerle imzalanmıştı; İngilizlerin önceliği vardı (Reşit Paşa, 1856). Merkezi Londra’da, baş acentası İstanbul’da ve diğer şubeleri İzmir ve İmparatorluğun başlıca şehirlerinde idi. (s. 25) Mevduat, iskonto ve İmparatorluğun (Mısır hariç) her tarafında ticaret işlemleri yapabiliyordu. Yıkıcı borçlar, düzensiz ve değerini kaybetmiş kağıt para emisyonu, sonunda 1861 krizine yol açtı. Levant’ın bazı “House”ları (Hava, Ede, Baltazzi vb), Mirės borcunun akim kalması üzerine iflas ettiler. İngiliz Sterling’i değerinin % 85 üzerine çıktı. Kağıt para değişiminde zarar % 300’ü aştı. (s. 26) Hükümetin karşılaştığı zorluklar büyük ölçüde Galata sarraflarına borçlarından ve kaime emisyonlarından doğuyordu; tarımsal gelirler yılın beş ayında elde edilmediği için hükümet cari masraflarını bunlarla karşılıyordu. (V. 26) Düzeni sağlamak için hükümet, Devlet bankası kurmaya karar verdi. Osmanlı Bankası 1861 krizinde çok yardımcı olduğu için bu izni aldı (4 Şubat 1863). Hamiline geçerli kağıt emisyonu izninin tekelini de elde etti. Banka 15 Kasım 1862’deki bir değişiklikle Crédit Mobilier ve İskonto Sandığı gibi Fransız şirketlerini içeren Sendika’yı bünyesine alarak saf İngiliz niteliğini kaybetmişti. On yıl Banka çok iyi çalıştı; Devlet’i “dört elle yabancı paralara sarılarak” Galata sarraflarından ve Kaimelerden kurtarıyordu. Ne yazık ki bu sırada da Viyana’da patlayan kriz (8 Mayıs 1873) bu düzelmeyi durdurdu. (V, s. 27)
Cilt: VI.
Ormanlar on milyon hektar kabul ediliyor. Fakat buna yok olanlar da dahil. Çok az gelir getiriyorlar. Örneğin Bursa vilayetinin 24 000 km² ormanı var; fakat bunlardan 2 272 000 kuruş brüt, 1 900 000 kuruş net gelir elde ediyor. Kastamonu’da devlet 8 700 km² orman işletiyor; gelir 1 750 000 kuruş. (Bilgiler, Moravitz; Finances de la Turquie; s. 1)
Devlet orman reformu için 1860’dan itibaren Fransız ormancılarını görevlendiriyor. Fakat esas olarak maliyenin elde edeceği gelir düşünülüyor. Yine de 1903’te “mütevazi” bir koruyucı nizamname kabul ediliyor. Kesilmesi ceza getirecek ağaçlar belirleniyor: Çevresi bir ila iki arşından başlayanlar. (s. 11)
Emlak Vergisi (L’Impot Foncier)
1840’ta Öşür topraklarla haraç topraklar ayrımı kalktı ve tek ve genel vergi kabul edildi. 1874’te bu vergi temettü vergisi ve bedeli askeriye şeklindeki iki şahsi vergiden ayrıldı ve iki vergiye ayrıldı; kira üzerinden alınan % 4, mülkiyetin değeri üzerinden alınan % 54’lük vergiler. 1880’de (5 Şubat 1295 Maliye Emirnamesi) kira vergisi kalktı; öbürü de inşaatlar için % 08 (musakafat vergisi); öşür araziler ve değeri 20 000 kuruştan az, sahiplerinin oturduğu binalar için de % 04 olarak tespit edildi (s. 119). 1887’den sonra da değişiklikler yapıldı.
Emlak vergisi artıyor. Maarif vergisi 1884’te yekunun % 6’sı idi; 1887’de % 5 oldu. Techizatı Askeriye vergisi yekunun % 6’sı. İmpot Foncier İstanbul’da 1874’e kadar muaftı; sonra da çok hoşgörülü bir statüde konuldu.