MELEK HANOUM; Mme Kıbrızlı-Mehemet Pacha; Trente Ans dans les Harems d’Orient; Souvenirs Intimes de Melek Hanum, 1840-1870; Paris, E. Dentu, 1875.
Kıbrıslı Mehmet Paşa’yla, Paris’te, Paşa ataşe militer iken tanışıyor. “Kıbrıslı Paşa, insanı sevimli kılacak bütün fizik ve entelektüel niteliklere sahipti”, diyor (s. 17). İlk kocası Dr. J. Millingen (Lord Byron’un doktoru) için ise, “kalbi sadece altın sesiyle titreşen bir insandı” diyor (s. 9).
Vezirleri Abdülmecidi zaten eğilimli olduğu sefahata sürüklediler. Sultan cariyelere mücevherler saçıyor; onlar ise sokaktan geçenleri bile içeri alıyorlar (s. 36-37). Sultan sonradan Besme Hanıma aşık oldu ve onunla evlendi. “Bir Osmanlı sultanı için ender görülen şey; ona sadık kaldı” (s. 39). Fakat Besme entrikacı çıkınca, saraydan kovuldu. Sonra Tevfik Paşa ile evlendi. Bu “Lèse-Majesté” suçu “belli etmeden” ölümüne yol açtı (Kudüs’e, Belgrad’a Akra’ya tayinleri vb).
Tophane köle ticaretinin merkezi. 12-13 yaşındaki, kötü giyimli, Türkçeleri bozuk köylü kızları 4-20 bin frank arasında satılıyor. 6-7 yaşında olanlar, daha çok yetiştirilip yeniden satılmak için alınıyor. (s. 132-133). Sahipleri, özellikle ev sahibeleri, kölelere kötü davranıyor. Genellikle mutsuzlar. Valide Sultan iki yüzden fazla cariye ve kadına sahip (s. 134). Çok sayıda Türk kölesiyle evleniyor; böylece akrabalarından kurtulmuş oluyor. (Bakirelik önemli).
Rus Savaşı yaklaşıyor. Sultan ve “eski (muhafazakar) Parti” (Rıza Paşa, Said Paşa, Mehmed Ali Paşa vb) Rusya’ya karşı batılı devletlerin kucağına atılmaktan hiç hoşlanmıyorler (s. 139).
Yabancı birlikler İstanbul’a gelecek. Reşit Paşa “İstanbul ve tüm Avrupa mülkünü batılılara satmakla” suçlanıyor (s. 139). Aslında Rusların da dahil oldukları bir paylaşma olacak diyorlar. Sultana bunu damadı Said Paşa vasıtasıyla söyletiyorlar. Sultan ise, reşit Paşa bana daima sadık oldu, diyor ve delil istiyor. (s. 140). Reşit Paşa durumdan haberdar oluyor. Said Suriye’ye, oradan da Konya’ya yollanıyor (s. 142). “Reşit Paşa daha zeki idi; ayrıca daha kuvvetli bir kişiliğe sahipti” ve de intikamcı idi. (Reşit Paşa, boyu ortalamanın biraz altında, siyah ve çok sık sakallı, geniş omuzlu biri olarak betimleniyor) (s. 142-143).
Rus tehdidine karşı İngiltere’ye yaklaşılıyor. Kıbrıslı Paşa Londra’ya elçi olarak tayin ediliyor. Karısı gitmiyor; çünkü kadınlar Hıristiyan ülkelere gidemiyorlar. Paşa hıçırarak ağlayarak gidiyor. (Melek Hanım’ın oğlu Frederic de bir kitabında üvey babasının “kadın gibi” ağlamasıyla alay etmişti). Melek Hanım, Yüksek Kaldırım’daki konaklarında yalnız kalıyor; çok güzel bir manzarası var ve bu da tek tesellisi! (s. 150). Konakta kadın ağanın (Fatma kadın) esrarengiz entrikaları.. hadım ağası öldürülüyor vb. Reşit Paşa Kıbrıslı’yı karısını boşamaya ikna ediyor. Oğlu Frederic Roma’dan geliyor; annesini çok az görmüş, fakat ona aşık!? Mehmet Paşa’nın “onu geri al” diye ayaklarına kapanıyor (s. 185). Bu sırada (1854) Kıbrıslı Mehmet Paşa harbiye nazırı. Oğlu kendisini 13 yıllık bir aradan sonra Konya’da buluyor.
Reşit Paşa-Mehmet Ali Paşa kavgasında Kıbrıslı, Mehmet Ali’yi tutuyor (s. 201). Onun savunmasını Divan’da sultan izleyince, Kıbrıslı istifa ediyor ve Reşit Paşa sadrazam oluyor.
Abdülaziz’in tahta çıkmasında, Melek Hanıma göre, Kıbrıslı Mehmet Paşa da rol oynadı. Her sultan tahta çıkınca “saraylarını yeniden döşüyor”; bu da “birkaç milyonluk sarfiyat”a neden oluyor ve bu arada, elçi ve konsolos yardımıyla, bazılarını zengin ediyor. Paris ve Lyon’da 500-600 bin franga alınacak möblenin maliyeti 4-5 milyon frangı buluyor (s. 223).
Melek Hanım’ın Osmanlı diplomasisi hakkında çizdiği acı tablo: “Herkes biliyor ki, İstanbul (Atina gibi), bir diplomatlar ırkının vebalı zehirlerini kustuğu bir kraterdir.. Bu mekanlarda (İstanbul ve Atina’da) bu kraterlerin etkinliği yüzünden hiç kimse hiçbir zaman emniyette değildir; çünkü sadece bir diplomatik infilak, bir hükümeti, toplumu, beraberlerindeki yerli ve yabancılarla birlikte havaya uçurmaya yeter” (s. 359).