KARLIĞA, BEKİR

ANASAYFA

KARLIĞA, BEKİR; Tunus’lu Hayrettin Paşa ve Tanzimat, İstanbul, İslam Kültürü Altın Serisi, 1995.

Karlıga’ya göre “orijinal fikirleriyle Türk düşüncesine büyük katkılar yapmış” olan Hayrettin Paşa’yı daha önce Cemil Meriç tanıtmış; buna karşılık Hilmi Ziya Ülken eserinde ona hiç yer vermemiş.. Hayrettin Paşa temel eserini 1867’de tamamlamış: Akvemu’l-Mesâlik fi Ma’rifet’ul Ahvali’l Memâlik.

Karlığa, önsözünde Tanzimat ve Batılılaşma hareketleri üzerinde fikirler yürütüyor; bunların “beklenenin tam tersi” sonuçlar yarattığı kanısında (s.8). Japonya’nın durumu farklı: “Japonya’nın Batı’nın sahip olduğu ideolojiye temelden rakip olabilecek bir dini ve yılları ona karşı mücadele ile geçmiş bir tarihi yoktur” diyor yazar (s. 9). Yazarın övdüğü çizgi “Islahatçı Müslümanlar” ve bunlar içinde de Hayrettin Paşa (1822-1890), Ahmed Cevdet Paşa ve Münif Paşa gibilerin temsil ettiği kol.

Hayrettin Paşa 1822 veya 23’te Kafkasya’da doğmuş; Rus harbinden sonra bilinmeyen biri tarafından İstanbul’a getirilmiş; 1839’da Tunus’tan görevle gelen biri tarafından satın alınmış, ya da ona hediye edilmiş ve Tunus’a götürülerek Ahmet Paşa’nın hizmetine girmiş. (s. 13).

Sonra Tunus Beyi Ahmet Paşa’nın yaveri oluyor; o sıfatla da, Bey’le beraber, Fransa Kralı Louis Philippe’in davetine gidiyor. Sonra da defalarca Avrupa’ya gidiyor. 1865’te Paris’e özel bir ziyaret yaptığında da Fransız hariciyesi tarafından çok itibar görüyor. (s. 15). Vezir-i Ekber Mustafa Haznedar’a da damat oluyor. 1859’da Tunus’ta Bey değişikliği üzerine onama fermanı almak için İstanbul’a geliyor. Abdülmecid ve devlet ricaliyle görüşüyor. Dönüşte “İlk Tunus anayasası niteliğinde olan Kânûnu’d Devle’nin hazırlanmasına” katılıyor. (s. 15).

Karlığa’ya göre, Hayrettin Paşa, Genç Osmanlıların -“hürriyet” ve “parlamanter sistem” konularında işbirliği yaptıkları- gayrimüslimlerle ilişkisini şöye görüyormuş: “Genç Osmanlıların bu konuda işbirliği yaptıkları gayri-müslimlerin aynı idealler peşinde olmadıklarını, gayri-müslimlerin tek amacının devleti parçalayıp kendi bağımsız devletlerini kurmak olduğunu, yabancı devletlerin de bu konuda onları desteklediklerini ve bu sebeple daha sonra getirilmesinde ittifak bulunan hürriyetlerin, şimdilik sadece bu ayrılıkçıların işlerine yarayacağını ve bundan da memleketin zarar göreceğini bildirmektedir” (s. 91).

Namık Kemal, bir mektubunda (Fevziye A. Tansel; N. Kemal’in mektupları; II, s. 199) Hayrettin Paşa’nın aklını övmekle beraber, bilgisizliğini vurguluyor ve “ne kadar geri olsak da Tunus’tan memur dilenecek kadar aşağı olmadığımızı” söylüyor (s. 92). Oysa Karlığa bu fikirde değil: “Genç Osmanlılar ne Hayrettin Paşa gibi bir mütefekkir yetiştirebildiler ve ne de zaman, devletin geleceği ile ilgili konularda kendilerini haklı çıkardı” diyor (s. 94). Bu da “meşveret” çerçevesinde olacak.

Paşa, ulemanın sorumlulukları arasında “dini konuları iyi bilmedikleri için şeriatın emirlerini günlük olaylara intibak ettirmekte zorluk çekebilecek olan” devlet adamlarına yardım etmeyi de sayıyor (s. 92). Temel eserinde Batılı devlet adamlarından şunları duyduğunu yazmış: “Avrupa medeniyeti yeryüzünü sele boğmaktadır. Bu medeniyetin ard arda gelen dalgaları, ona karşı koyan her şeyi söküp atacaktır. Avrupa’ya komşu olan ülkelerin bu akıntıya kapılmalarından korkulur. Bu selin önünden ancak dünya işleriyle ilgili konularda onun aktığı yönde hareket ederek düzenlemeler yapanlar kurtulabilirler” (s. 96). Paşa korkmuş ve Tanzimat’a sarılmak kanısına varmış; fakat sonra bu düşüncesinden vazgeçerek Tanzimat’ın azınlıkların işine yaradığını düşünmeye başlamış; fakat “Islahat” fikrini de terk etmemiş. (s. 109).

Karlığa, sonuç bölümünde şu fikri savunuyor: “Islâhâtçılarla yakın ilişkiler kurduğu halde, daha çok muhafazakârların etkisi altında kalan sultan II. Abdülhamid ve her türden yeni düşünceye kapısını kapamış olan Osmanlı Medresesi ne Afgani’nin, ne Hayreddin Paşa’nın ve hatta ne de Ahmed Cevdet Paşa’nın fikirlerinden yararlanarak yeni bir İslami dirilişin ve anlayışın temellerini atabilmiştir” (s. 114).