FORBİN, COMTE AUGUSTE DE

ANASAYFA

FORBİN, COMTE AUGUSTE DE; Voyage dans le Levant; Paris, 1819.

Eserin büyük boy basımında ünlü ressamlardan gravürler var: Fragonard, Karl Vernet, Hyppolite le Comte, Bourgeois, M. Deseynes, M. Thıenon vb.. Yazar da eserin kendi yazdıklarından çok gravürleri sayesinde önemli olduğunu; kendisinin, Spon, Wheler, Tournefort, Guys, Chandler, Choiseul-Gouffier, Volney, Leroy gibi yazarların söylediklerine ekleyecek fazla şeyi olmadığını yazıyor.

Yunan adaları hakkında bilgiler var. Yazar Atina’nın 1772’de restore edilen bir surla çevrili olduğunu ve şehirde 10-12 bin kişinin (Türk, Rum, Arnavut) yaşadığını ileri sürüyor. Surun restorasyonunda, Bostancı şefinin nezaretinde herkes çalışmış. (s. 22) Rumlar çok hüzünlü ve Forbin’e göre “İbranilerin Messi’yi beklemeleri gibi bağımsızlığı bekliyorlar.” (s. 29)

Atina zeytinyağı ve maroken satıyor; bir milyonluk ticaret fazlası sağlıyor. Fakat gümrükler, avantalar ve el koymalar sonucu kârlar azalıyor. Ancak “Rum güçlü bir Türk’le birleşince” durum çok iyi oluyor, gelir yükseliyor! Ancak bu kıtada böyle; Adalar’da müdahale çok daha az. (s. 30)

“(İstanbul’da) her yerde Türklerle dirsek dirseğeydim; Yahudiler önümde eğiliyordu; Rumlar bana gülüyordu; Ermeniler de beni aldatmaya çalışıyordu. Köpekler peşimi bırakmıyor; kumrular güvenle omzuma konuyordu.” (s. 44)

Yazar Sultan Mahmud’u “inci ve altın dokumalı bir koşum takımıyla” donanmış beyaz bir atla Eyüp camiine giderken görüyor. “Sultan bana otuz yaşlarında göründü. Çehresi soluk, asil ve düzdündü. Büyük, siyah gözlerini halkının üstünde gezdiriyor ve bakışları büyük bir sessizlikle karşılanıyordu.” (s. 45)

İstanbul’a rengârek, her türlü giyim kuşam pitoresk bir hava veriyor.

Mora, Mısır, Şam paşaları bağımsız konumda. İstanbul’a en yakın “ağa”ların ayaklanması, cehalet vb. karışısında “insan İmparatorluğun devamını ve Türklerin Avrupa’daki varlığını açıklayamıyor.” (s. 46-47)

Rusya Osmanlı Devleti’nde egemen. “Daha önceki doğrulanan tahminler ve son Avrupa savaşının sonuçları Rusya’nın İstanbul’daki itibarını en kesin şekilde sağladı.” Orada “böyle bir fethin zorunlu olarak telkin edeceği kıskançlık duygularından çekinmeden iktidarın avantajlarından yararlanıyor.” (s. 47)

Sultanın kısa süre önce ölen annesi üzerinde büyük otorite sahibi imiş. (s. 48) Yazar İzmir’i de “Avrupa adetleri ile doğulu gelenekler karışımı içinde” bir şehir olarak sunuyor.

Yazar Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile görüşmelerini anlatıyor. Eserin en ilginç kısımlarından biri bu. Sarsıntılı aksırıkları, Paşa’ya göre bir zehirleme suikastının sonucu imiş. Avrupa’dan hekimler getirtmiş; onlar da iyi edememişler. Paşa’nın “fizyonomisi canlı, bakışı ifade dolu”. (s. 301-302) Fransa ile hep dostluktan söz ediyor. Hareminde 500 kadar cariye varmış. Bordo, Şiraz ve Kıbrıs şaraplarını tercih ediyor. Tercümanı ve adamı Yusuf Bogos Efendi. (s. 303)

Mehmet Ali Paşa Rum ve Ermenilerle çevrili. Osmanlılarda ilk kez IV. Mehmet zamanında Köprülü “devletin gizli işlerinde bir Rum kullandı.” “İmparatorluğun ilk dragomanı olan Panagiotti o zamandan beri Yunanlılara en kıymetli çıkarlarını iade etti.” (s. 305)

Gênes, Livourne, Trieste ve İzmir’de iflas etmiş bir çok spekülatör Mehmet Ali Paşa’nın etrafını çevirmiş, ona olmadık girişimler öneriyorlar. (s. 305-306) Paşa’nın ikinci oğlu İsmail “itici” derecede çirkin. Paşa onu pek tutmuyor. (s. 310)

Mehmet Ali Paşa bağımsız; fakat iktidarı güven altında değil. Başkent halkı, özellikle de yabancı tüccarlar Memlukları arıyor. Onlar ticarete hiç müdahale etmiyorlardı. Mahmet Ali Paşa beş yıldır her şeye tekel koydu. Sanılıdığına göre İngiliz şirketi (İskenderiyeli) Briggs ile işbirliği yapıyor. (s. 309-311) Paşa ayrıca Hint ticaretinden her mal için (müslin, porselen, biber, rübarp, ince şeker, ipek, indigo, nankin, kahve, kaşmir şalları vb.) % 12 gümrük alıyor. (s. 307)