
VOLTAİRE, Essai sur les Moeurs et L’Esprit des Nations; Paris, Garnier, 1963. 2 Cilt.
Voltaire’in en önemli eserlerinden. Yazar bu eseri 1743’de yazmaya başlıyor ve 34 yılda tamamlıyor. Osmanlı Devleti hakkında ilginç yorumları var. Bunlarla ilgili olarak aldığım notları aşağıda kaydediyorum.
Voltaire Türkler hakkındaki “zalim” iddialarını yalanlıyor. “Anımsamamız gerekir ki, Türkmenler akınlarında Frankları ve Normanları taklit ettikleri gibi, yenilenlerin dinine, örf ve adetlerine ve kanunlarına tabi olma hususunda da onları taklit ediyorlardı.” (I, 553) (Yazar İslamiyeti ve Muhammed’i küçümseyen düşünceler ileri sürüyor.)
Cengiz Han’ın ‘Kurultay’ı ile bizim herkesin katıldığı saraylarımız belki de ortak bir kökene sahiptiler. (I, 606) (Yazar eserinde Demetrius Cantemir’den yararlanmış.)
Osmanlı üretim biçimi açısından ip uçları teşkil edecek bilgiler: “Osmanlılar (gazilere) hep küçük topraklar veriyorlardı; timar ve zeametleri malikaneler (seigneurie) olmaktan çok ortakçı çiftliklerdi (métairie). Savaş esprisi tamamen bu kuruluşta görünüyor.” (Burada Rycault, Marsigli zikrediliyor.) (s. 824)
“Burada şu önyargıyla savaşmalıyım: Türk Hükümeti despotik (vurgu Voltaire’in)denilen saçma bir hükümettir; halklar sultanın kölesidirler ve kendi adlarına hiçbir şeye sahip değillerdir; malları ve hayatları efendilerine aittir. Böyle bir idare (söz konusu ön yargı kasdediliyor, T.T.) kendi kendine çöker!” (s.832) “Bazı seyyahlar, eskiden Frank krallarının askeri tasarruf hakkı (benefices) vermeleri gibi, Sultan da hayat boyu timarlar veriyor diye tüm toprakların Sultana ait olduğunu sandılar. Bu seyyahlar bilmelidirler ki Türkiye’de de başka ülkelerde olduğu gibi miras kanunları var.” (s. 832)
Osmanlı Devleti Avrupa devletlerine benzemiyor. “Fakat buradan, onun, kanunun tek bir kişiye keyfine göre sayısız insanı telef etme hakkı verdiği, her konuda başına buyruk bir hükümet olduğu sonucu çıkarılmamalı.” (s. 833)
“Aşırı gururlular: fetihçi ve cahiller; bu yüzden bütün milletleri hor görüyorlar.” (s. 833) İdarede “korkunç suistimaller” var. Osmanlılar hakkında “Virgile’in Romalılar hakkında söylediği söylenebilir: sanatları hükmetmektir!” (s. 837) Romalılardan farkı: “Roma, yenilmiş tüm halkları tek vücut yaptı; oysa Osmanlılar kendilerine tabî kıldıkları halklardan daima ayrı kaldılar.” (s. 837)
İnebahtı savaşı’ndan sonra Venedikliler Türklerden hiçbir toprak alamadılar; buna karşılık Türkler (1574’de) Tunus’u yeniden aldılar… Denilebilir ki sanki İnebahtı savaşını Türkler kazanmıştı.” (II, 424) “I. Ahmet’in ölümünden sonra olanlar bizlere Türk hükümetinin, tarihçilerin betimledikleri gibi çelişkisiz bir despotizm olmadığını kanıtladı… İmparatorluk, çoğu kez, Marsigli’nin söylediği gibi, keyfi iktidardan da kötü bir askeri diktatörlüktü.” (II, 753)
Sultan İbrahim zamanında tamamen yeniçeriler egemen oldular. 1648’de Müftü (Şeyhülislam) fetvasıyla ve Divan kararıyla Sultan tahttan indirildi ve “İmparatorluk o zaman tam bir demokrasi oldu: Çünkü Sultan İbrahim Harem’e kapatıldıktan sonra yeni bir padişah ilan edilmedi ve İdare, artık hükümdar olmayan sultan adına yönetime devam etti.” (II, 756)
Sabetay Sevi anlatılıyor. Tevrat’da (Apocalyse) 666 rakamı mistik bir şifre olarak veriliyor. 1666’da Sabetay Sevi bundan yararlanarak kendisini peygamber ilan etti. (II, 759) Geleneğe göre Messie, Eliah ile gelecek. Bu da Nathan oldu. Ahmet Köprülü Sevi ve bir çok Yahudiyi hapse attı. Galata Yahudileri borçlarını bile ödememeye başladılar. Peygamberin gelişi ile borçlar ortadan kalkarmış. İngiliz tüccarlar Sabetay Sevi’yi hapishanede bulup Yahudilerin borçlarını ödemelerini istediler. Hareket genişleyince Çanakkale’ye nakledildiler. Bu onun şöhretini artırdı. Polonya, Almanya, Hollanda’dan (vb.) heyetler gelmeye başladı. (Venedik, Livourne vb.) Bunun üzerine IV. Mehmet Sevi’nin peygamberliğini kanıtlaması için mucize yapmasını istedi. O da (aksi taktirde idam edileceği için) korktu ve Müslüman oldu. (II, 763)
Ahmet Köprülü’nün insaniyeti övülüyor.
Avrupa’da düello var. Bu bir barbarlık kalıntısı ve Avrupa’yı gülünç kılıyor. Fakat her gün görüldüğü için alışılmış! (II, 770)
Voltaire bu sıralarda İran’ı Osmanlılardan daha uygar buluyor. (s. 771)
Batı ile Doğu arasındaki en büyük farklar kadın statüsünde ve Doğu’da asaletin olmamasında. Aslında her şey farklı!
“Bütün milletlerde tarih, sonunda felsefenin insanları aydınlatmaya başlamasına kadar, masallarla saptırılmış halde bulunuyor ve nihayet felsefe, karanlıklar arasında ortaya çıkınca, ruhları yüzyılların yanlışlarıyla o kadar körleşmiş buluyor ki, onları gerçeğe ulaştırmakta zorluk çekiyor. Yalanları meydana çıkarmak için olgularla, seremonilerle, abidelerle karşılaşıyor.” (II, 801)
— Oeuvres Complėtes; Cilt: 74. Paris, 1878.
Voltaire’in II. Katerina ve II. Frederik’e yazdığı bazı mektuplarda Türklerle ilgili görüşleri.
Voltaire eserlerinde Türklere karşı çok hoşgörülü, yer yer olumlu bir tutum sergilemiştir. Fakat burada düşünür daha çok “tüccar” sıfatıyla konuşuyor ve muhataplarına yaranmaya çalışıyor. Bu kadar alçalmamalıydı!.
II. Katerina’ya 11 Ağustos 1770 tarihli mektuptan. “(…) Türkler benden çok daha hastalar. Diyebilirim ki, eğer insani ilkelerim olmasaydı, hepsinin yok olmasını ya da geri dönemeyecekleri kadar uzaklara kovulmalarını isterdim.” (s.499)
“Sizin için hiç olmazsa birkaç Türk öldürmek isterdim. Diyorlar ki bu bir Hıristiyan için Allah’a hoş gelecek bir iştir; bu benim hoşgörü ilkelerime uygun değil; fakat insan çelişkilerle doludur; ayrıca Majesteleri başımı döndürüyor” (s. 500)
II. Frederik’e 1 Şubat 1773 tarihli mektuptan: “69 yaşındayım ve yakında yetmiş olacağım. Kadınlarını kapatan ve güzel sanatlara hiç önem vermeyen bu adi Türklerin, hırsla arzu ettiğim yok olmalarını hiç göremeyeceğim.” (s. 114)
Yine II. Frederik’e 1 Mart 1771 tarihli mektuptan:
“Bir süre önce benim kolonimden saat istemelerine rağmen Türklerden hep nefret edeceğim. Ne anlamsız barbarlar! Altmış yıldır onlara Cenevre’den saat gönderiliyor; hala saat yapamıyorlar, hatta ayarlamasını bile bilmiyorlar!” (s. 57)
1760’ların sonlarına doğru Türklere düşmanlığı artıyor. Hep savaş kışkırtıcılığı yapıyor..
—- Histoire de Charles XII; Paris, Garnier, 1968.
Osmanlı Sarayı entrikalarını çok iyi bildiği kanısında. Akrabası M. Brue Osmanlı Sarayı’nda dragoman. (s.156) Charles XII ve Polonyalı ajanı Poniatowski Saray’da Valide Sultanı, padişahın gözdesi Ali Kömürcüyü, Kızlarağasını, Yeniçeri Ağası’nı elde etmişler. (s. 156) Prut Savaşında Ruslar Eflak ve Buğdan’ın kendilerine katılacaklarını sanmışlardı; yanıldılar. Türk idaresi daha yumuşak. (s.160) Barışta rüşvet en çok Baltacı’nın yaveri Osman Ağa’yı etkiledi. Fransız Sarayı’ndaki entrikalar bakan değişikliklerine, nihayet sürgüne yol açarken Osmanlı Sarayı’nda kafaların uçmasına yol açıyor. Osman Ağa’nın kafası uçtu. Malları içinden Katerina’nın yüzüğü çıktı. (s. 169) Dersaadet kibir (vanité) yüzünden dışarıya elçi göndermiyor. Bunun sonucu olarak da Avrupa politikası hakkında tam bir cehalet içinde. (s. 172) Vezirlik o kadar tehlikeli ki kimse istemiyor. Altı ay boş kalmış. ( s. 202)