
CAREY, H. C.; Slave Trade; Londra, 1853.
Liberal bir iktisatçı olan yazarın Osmanlı Devleti ile ilgili fikirleri, Marx tarafından KAPİTAL’de tartışma ve eleştiri konusu olmuştur. Bu fikirleri aşağıda kaydediyorum. (Yazar Urquhart’tan -“Resources of Turkey”- ayrıca Slade ve Mac Farlane’den yararlanmış)
“(Yirmi yıl önce) Ambelakia, faaliyetleri itibariyle, bir Osmanlı köyünden çok bir Hollanda kasabasına benziyor(du).” (s. 121) Canlı bir sanayi, “bin kanalla” Yunanistan’ı Almanya’ya bağlıyor. İşsizliğin yarattığı ahlaksızlıklar yok; kölelik yok; kendi kendilerini yönetiyorlar. Nüfusu on beş yılda üç misline çıkmış ve dört bin olmuş. İmalatla yaşıyorlar.
Yirmi dört fabrika var. Kadınlar pamuğu hazırlıyor ve eğiriyor; erkekler de boyuyor. Askerliğe karşılar. “Çocuklarınki de dahil, tüm silahlar fabrikada kullanılıyor.” Bude, Viyana, Leipzig, Dresden vb.’ye pamuk dokuma ihraç ediliyor.
Urquhart’a gönderme ile diyor ki “Ambelakia, eğer Manchester’in üstünlüğü olmasaydı güçlüklerini yenebilirdi.” “Çünkü, diye ekliyor Carey, bu sırada Manchester pamuk eğirmek için yeni makineler icat etmiş ve bunların ihracını yasaklayarak dünyanın bütün pamuğunun, ucuz bir şekilde elbise haline gelmeden Manchester’e getirilmesini sağlamıştı.” (s.122) Ve yirmi yıl sonra, sadece Ambelakia değil, çevresi de harap olmuş durumda. Scutari’de 600 dokuma tezgahından (1812), kırk tane kalmış (1821). Tournova’da iki bin dokuma işletmesinden (1812), iki yüz tane kalmış (1830). (s.147)
Kârlar düşmüş, nüfus azalmış; Teselya’daki verimli topraklar, hatta İstanbul’un civarındaki topraklar artık ekilmiyorlarmış. (Burada Slade’e gönderme var.) Bütün köylüler borçlu ve alacaklılar hepsini soyuyor. (“fleeces all”); eğer ekimden önce borç verirse büyük faizler alıyor; “bütün köy cemaatlaeri borçlu; onlara sadece (metinde vurgu var) yıllık %20 faiz.” “Türkiye aracılar cenneti”. Sonuç: Halk “soyanlar, soyulanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor.” Sebebi şu: “Toprak sahipleri ve toprağı tasarruf edenlerin, Adam Smith’in o kadar beğendiği şeye, sabanla dokuma tezgâhı ve çekiçle tırmık arasındaki doğal ittifakı gerçekleştirerek kendilerini güçlendirmelerine hiçbir zaman izin verilmedi.” (s.125) Hükümet zayıf ve tamamen bankerlere bağlı. Toprağın gerçek sahibi de bankerler sayılabilir. Tüm kârlar onlara gidiyor; toprak değersiz, İzmir’e yakın toprakların dönümü (0,4 hektar) 6 sent. Biraz uzaktakiler bedava. Daha sonra Mac Farlane’den bilgiler aktarıyor.
Tarımdaki gelişmeler tüm dünya çiftçilerini az sayıdaki makine sahiplerine bağımlı kılıyor ve “gerçek köle” haline getiriyor. (s. 127) Ve “özgür Osmanlılardan oluşan insanların, vahşi hayvanlar gibi zincirlere vurulmuş bir vaziyette, sürü halinde yol boyunca köleler gibi pazara doğru götürülürken görülebiliyorlar.” Toprağın değeri düştükçe kölelik eğilimi de artıyor. (s.129)
***
KARL MARX’ın Carey’e “Kapital”de yönelttiği eleştiriler:
Marx önce D. Urquhart ve John D. Tucker’ın fikirlerini tartışıyor. (Le Capital, Livre I, PUF, Quadrige, 1993. s. 841. 236 sayılı dip notu)
Urquhart’tan naklettiği düşünceler şunlar: “Saban ve boyunduruk Allah’ların icadı ve kahramanların meşgalesiydi. Dokuma tezgâhı, kırbaç (fuseau) ve yumurta vb çırpma aleti (fouet) daha az asil bir kökenden mi geliyorlar? Dokuma çıkrığını (rouet) sabandan, kırbacı boyunduruktan ayırın, fabrikalar ve fakirler için evler; kredi ve panikler; biri tarımcı diğeri tüccar iki düşman millet elde edeceksiniz!” (Urquhart, Familiar Words as Effecting England and the English; Londra, 1855, s. 122) Aynı yönde John D. Tucker’ı da zikrediyor:(A History of the Past and Present State of the Labouring Populations; Cilt I, Londra, 1846, s. 139, 144) Sonra Marx şöyle devam ediyor: “O zaman Carey ortaya çıktı ve, hiç de haksız olmayarak, İngiltere’yi diğer tüm ülkeleri, kendisinin onların imalatçısı konumunda olduğu tarım ülkeleri durumuna sokmakla itham etti. Türkiye’nin bu şekilde harap olduğunu iddia ediyor ve bunun nedeninin de İngiltere’nin, mülk sahipleri ile toprağı işleyenlerin ‘saban ile dokuma tezgahının ve çekiç ile de tırmığın (herse) doğal ittifak yoluyla birbirlerini güçlendirmelerine izin vermemesi olduğunu söylüyor. (The Slave Trade, s. 125) Ona göre bizzat Urquhart da, İngiltere’nin çıkarları için orada serbest ticaretin propagandasını yapmak suretiyle, Türkiye’nin yıkımının başlıca ajanlarından biri oldu. En güzeli de, bir yandan da Rus uşağı (‘grand larbin’) olan Carey söz konusu ayrışmayı önlemek için, aslında onu hızlandıracak olan himayeciliği savunuyor.”
(Bu düşünceler Marx’ın Osmanlı devletinde kapitalizmin gelişmesi konusunda ileri sürdüğü en önemli görüşleri oluşturuyor.)