TANCOIGNE, J. M.

ANASAYFA

TANCOIGNE, J. M.; İzmir’e, Ege Adalarına ve Girit’e Seyahat, çev. Ercan Eyüboğlu,

İstanbul, Büke Kitapları, 2003.

Kitabın alt başlığı “Bir Fransız diplomatın Türkiye gözlemleri: 1811-1814 ”. Yazar 1807’de Fransa’nın İran büyükelçiliğinde ataşe, ardından da Osmanlı Devleti’nde Girit konsolosluğunda üç yıl süreyle tercüman ve kançılar olarak çalışmış. İzmir ile Girit ve Sakız adaları hakkında ilginç bilgiler var.

İzmir en az 60 bini Türk olmak üzere 100 binin üstünde bir nüfusa sahip. Aşağı yukarı 25 bin Rum, 10 bin Ermeni, 5 bin Yahudi. Sokakları dar ve pis; evleri toprak, kerpiç ve ahşap.  Pazarlarının genişliği ve zenginliğine “hayran olmamak mümkün değildir” (s. 26). İzmir valide sultanın has mülküdür ve onun görevlendirdiği bir mütesellim tarafından yönetilir (s. 27). Avrupalılara en açık şehir. Beş altı binlik bir –kendi mahallelerinde yaşayan- Avrupalı koloni var. Yeniçeri birliği ise yağmacılıktan başka bir şey düşünmüyor.

Sakız adası sadece 4 bini Türk olan 40 kişilik bir nüfusa sahip. “Sevimli, barışçı ve dürüst”insanlar olan bu Türkler de karma evliliklerle Rumlaşma yolunda imişler (s. 35). Adanın kadınları Türklerin egemen olduğu hiçbir yerde olmadığu kadar özgür! Girit’te de etnik karışma var. Yalnız burada Türkler her iki tarafın en kötü taraflarını almışlar. Rum ahlaksızlığı ile Türk bağnazlığı birleşmiş. Giritli Türklerin –ki hemen hepsi yeniçeri- diğer Türkler arasındaki şöhreti çok kötü imiş. İki yıldır görevde olan vali Hacı-Türk-Osman’ın otoritesi ve saldığı dehşet yeniçerileri itaat altında tutuyor. Yeniçeriler işledikleri adi suçlardan ötürü ancak kendi kışlalarında yargılanıyorlar. İş ve meslek sahibi olup, aileleriyle birlikte kendi evlerinde oturuyorlar (s. 57-59). Rumları çok hor görüyorlar.

Esere o tarihlerde alışık olunmadık şekilde Rum antipatisi egemen. “Yozlaşmış Fener kastı”: “başka hiçbir yerde böylesine bir küstahlık, böylesine bir rezillik ve aşağılık görülmemiştir”; Girit’te de, İstanbul Fener’de olduğu gibi “Venedikli, soylu bir aileden geldiğini ileri sürmeyen tek bir aile bile yoktur” (s. 67). Girit’in nüfusu üç yüz bin kadar; yarısı Rum, yarısı Türk; 4-5 yüz de Yahudi var. En büyük zenginliği zeytin ağaçları. Ada’da en az kırk beş sabun imalathanesi var. Bunları eskiden –Ada’ya “talihsiz” (?) bir şekilde gelmiş olan- Marsilyalılar kurmuşlar. Fransızlar Languedoc kumaşları, hırdavat, tuhafiye malları vb satıp zeytinyağı ve sabun malzemesi alıyor (s. 90). Başlangıçta yasak olan sabun ithali de sonra serbest bırakılmış!

Daha önce gözden düşmüş ve sürülmüş olan Hacı Osman Paşa, Rus savaşında başarı gösterince tekrar yükselmiş ve Ada’da sükûnu sağladıktan sonra da “gizli niyetlerini” (hegemonya kurma) saklayamaz hale gelmişti. Sonunda şikâyetler arttı ve Ada’ya başka bir vali tayin edildi (s. 97).

Eserde Pera ve Galata hakkında da bilgiler var. Birincide daha çok yabancı diplomatlar, ikincide ise tüccar ve iş adamları oturuyor. Tercümanlar da bir çeşit “asiller sınıfı” oluşturuyor. Hemen hepsi Levanten. Başlarında sarıklardan da büyük kalpaklar var; at sırtında dolaşıyorlar ve arkalarında onlar kadar küstah kapıoğlanları! (s. 111).

Pera’nın en güzel binaları Fransız, İngiliz ve Holanda sarayları! Pera 1810 yangınından sonra yenilenmiş, fakat yine ahşap ve risk altında (s. 100). Pera pazarı mahallenin en pis yeri; saldırgan köpek dolu.