
CEMAL PAŞA; Hatıralar; Selek Yayınları; İstanbul, 1959.
Osmanlı devletinin son dönemindeki siyasal entrikaları, ilkesizliği ve dış ilişkileri açıklamada hesaba katılması gereken bir kaynak.. Aslında İttihatçılarla İtilafçılar arasında pek bir fark olmadığını da ortaya koyuyor.
Cemal Paşa daha çok Fransızlara yakın olmuş. “Adana valiliğim zamanından beri benimle pek samimi pek samimi dostluk münasebetleri devam ettiren Fransız sefiri M. Bompard’ı o günlerde ziyaret etmiştim.” (s. 29) Prens Sabahattin darbeci olarak sunuluyor. 31 Mart’ta tutuklanmış. Cemal Paşa kurtarmış. Sonradan gerçekten de tertipçiler arasında olduğu anlaşılmış. Sonra yine bir darbe girişimi içinde bulunuyor. Bu kez de Talat Paşa kurtarıyor. (s. 32-33) Cemal Paşa’ya göre Prens “Halaskar Zabitan” içinde olduğu gibi, Arnavut isyanında da varmış. (s. 33) Cemal Paşa “muhbirlerimin” devamlı ikazına rağmen inanmamıştım, diyor. (s. 35) Darbe girişimi içinde İngiliz sefareti baş tercümanı Fitz Maurice ve askeri ataşesi Binbaşı Tyrrel de varmış. (s.36) Cemal Paşa bunların aralarına ajanlarını sokmuş. Darbecilerin başında sözde Damat Salih Paşa bulunuyormuş.. (s.36)
Kamil Paşa İstanbul’a dönünce Cemal Paşa onu konağında göz altına alıyor. Mahmut Şevket Paşa, bunu, “başıma bir İngiliz vakası mı çıkarmak istiyorsun?” diye önlüyor. (s. 43) Sonra M. Şevket Paşa geriliyor. Kamil Paşa, İngiliz sefirinin arabasında İstanbul’u terk ediyor. (s. 47)
Fransa idama mahkum olan Damat Salih Paşa’yı kurtarmaya çalışıyor. (s.55)
“Hükümete bağlı olmayan, yarı resmi bir Teşkilatı Mahsusa’nın Meriç nehrinin öte tarafında kendi istediği gibi hareket etmesine göz yummak esasını başkumandanlığa ve hükümete kabul ettirdiler.” (s.61)
İktidar Arap gizli örgütleriyle görüşmeler yapıyor; bir sürü ödünler veriyor. Bir sürü Arap “ekabir” yüksek mevkilere atanıyor. (s.70-71)
Erkanı Harbiye Binbaşısı Mısırlı Aziz Ali Bey’in Arapçılığı. Türk dilindeki anti-arap ırkçı sözcükleri sayıyor. (Arap saçı; Ne Şam’ın şekeri..; köpeklere takılan Arap adı vb) Cemal Paşa bu sözleri çok aptalca buluyor. (s.73) Arap ihtilalciliğine geçişi tamamen mevki hırsının tatmin edilmemesine bağlıyor. “Madem ki Türklerle beraber çalışmakta bir terakki ve şöhret çaresi yok! Yaşasın Arap ihtilalciliği!” (s.74) Daha sonra da şunları yazıyor: “Benim nazarımda Arap ihtilalcilerinin en mert ve namuskârlarından biri idi.” Fransızlar tutuklanıp hırsızlıkla suçlanan Ali Aziz Bey lehine tavassutta bulunuyorlar. Sonunda af olup yurt dışına çıkarılıyor. Dünya Savaşı sırasında Arap ihtilalcisi olarak Türklere karşı ayaklanıyor. (s.76) Mahmut Şevket Paşa Yunanlıları örnek göstererek (her şeyi Fransız ve İngiliz heyetlerine bırakmışlar) donanma için her şeyi “İngiliz tensikat heyetine” bırakacağını söylüyor; “ne isterse kabul edeceğim” diyor. (s.79) Orduyu da tamamen “celbedilecek bir Alman tensik heyetine” ve Alman komutanlarına devretmeyi düşünüyor. Sonra da “bundan sonra uzun müddet harpten kaçınacağım” diyor. (s. 79) Cemal Paşa bu fikirleri, eleştirmeden aktarıyor.
Liman von Sanders Paşa bu koşullarda geliyor; Enver Paşa’nın bu işte bir etkisi yok. (s.80) Rusya, Fransa, İngiltere ateş püskürüyorlar; Cemal Paşa bunlara karşı savunmada. Şunları yazıyor: “Memleketin üç silahlı kuvveti vardır. Birincisi ordusu; ikincisi donanması; üçüncüsü de jandarması. Biz bunlardan birincisinin ıslahını Almanlara, ikincisinin ıslahını İngilizlere, üçüncüsünün tensikini Fransızlara bırakmışız.” (s.82) Liman von Sanders Paşa hep İmparatorla yakın temasını öne çıkarıyor. Resmi bir ziyafette mevkiinin Nazırlardan önce gelmesini istiyor. (s.83)
Türklere Balkanlar’da yapılan işkencelere Avrupa’da tepki yok. “Bazı sosyalist gazetelerden başka hiçbir Avrupa ve Amerikan gazetesi bu sinekler gibi öldürülen zavallı Türkler lehine bir kelime yazmadı.” (s. 85)
Cemal Paşa Fransızlarla daima dostluğu geliştirmek istemiş. Nafia Nazırı olduğu sırada Fransa’yla istikraz akdi görüşülüyor. İstikrazın temeli olan bir çok işin bana devri “Fransızlarca hüsnü telakki edilecekti” diyor. (s. 88)
Bir İtalyan şirketi, İtalya büyükelçisi Marki Garroni ve Osmanı vatandaşı Aram Hallaçyan Antalya’dan kuzeye ve Meğri’den Muğla’ya bir demiryolu hattı imtiyazı istiyorlar. (s.90)
Enver Paşa Harbiye Nazırı olunca ilk işi orduyu gençleştirme girişimi oldu. “Harbiye Nezareti dairelerini Tensik Heyeti’nin teklifi mucibince yeniden tensik etmiş ve muhtelif daireler riyasetini Alman Ümerası’na vererek ordunun seferberlik planlarını tanzim ettirmeye başlamıştı.” (s.94) Cemal Paşa’da Bahriye Nezareti’ne geliyor ve İngiliz amirallerinin (Limpus ve Gambell) önerilerine uygun icraatta bulunuyor. (s.96) Gümrüklerin ıslahı için de İngiliz uzmanlar getiriliyor. (s.111)
“Ermenilerin oturduğu vilayetlerimizin idaresini İngiliz memurlarına vermek istediğimiz halde Ruslar tarafından duçar olduğu mümanaattan dolayı İngiltere’nin ret cevabına maruz kaldık.” (s. 112) (Sefir Louis Mallet de buna çok kızıyor.)
Jandarma tensikatı da Fransızlara (General Baumann’a) verilmiş; “Fransızları memnun eder düşüncesiyle” tensikat hududu dışında kalan Cebel’ü-lübnan da selahiyetine bırakılmıştı. Nafia Vekaletine de bir sürü Fransız uzmanı doldurulmuş, yolların yapılması da Fransız şirketlerine verilmişti. (s.113)
Fransız ve İngiliz dostluğunu kazanmak için o kadar büyük arzu var ki, gerekirse ordunun tensikatı da Fransızlara verilecek. Oysa bu imkansız. Çünkü “ordumuzun subaylarından bir çoğu Almanya’da tahsil etmiş, geri kalanı da tamamen Alman harp usullerine göre talim ve terbiye edilmişti.” (s.113)
Cemal Paşa’nın girişimiyle Fransa-Türkiye Dostluk Cemiyeti kuruluyor. Cemal Paşa Fransa’ya Fransız Hükümeti tarafından davet ediliyor. Orada bizi ittifakınıza alın ve “Rusya’dan beklediğimiz müthiş darbelere karşı bizi koruyunuz” diyor (Temmuz 1914). (s.119)
Alman Türk ittifakı 2 Ağustos’ta imzalandı ise de görüşmelere savaştan önce başlandı. Cemal Paşa bu görüşmelerde devre dışı bırakılmış. (s.123) Sadrazam Paşa, “bu işi bizzat kendisinin yürüttüğünü ve hatta katiyet kesbedinceye kadar diğer arkadaşlara da hiçbir şey açmadığını” söylüyor. (s.123) Cemal Paşa bu önemli muahedeyi “akde muvaffak olduğundan” sadrazamı tebrik ediyor. (s.124) İngiltere ve Fransa, Türkiye’yi Rusya’yla paylaşmak istedikleri için anlaşmayı reddetmişler. (s.125-126) Almanya Türkiye’yi bir sömürge yapacak güce sahip değildi. (s127)
Almanya’yla anlaşmanın “müsavi hukuk” esasına dayalı olması çok övülüyor ve savaşın yakınlığı, Almanların izole olmasıyla açıklanıyor. (s.128)
Savaş esnasında Arap ihtilali, Fransa’nın himayesinde ve desteğinde gelişmiş. (s.128) Cemal Paşa, Arap liderlerini topluyor; onlara iltifatlar ediyor; “Arapçılık cereyanını” övüyor; bunun Türkçülük cereyanına ters düşmediğini, onun biraderi olduğunu söylüyor. (s.227)
Ermeni sorunu: Ermeniler kahraman, mert insanlar; iki yüzlü değiller. “Ermeni unsuruyla Türk unsurun arasındaki düşmanlığın başlıca sebebi Rusya siyaseti idi.” (s.333) Rus İhtilali hakkındaki görüşü: “Rus İhtilali’ne kadar mujiklerin Rusya’daki hayatı, Ermenilerin hayatından daha mı müreffehti?” Çok yerdiği “meşhur Moskof siyasetinin Çarlık’la beraber mahvolup gittiği” kanısında. (s.336) Ermeni ihtilalcileri ilk kez Kırım Savaşı sırasında Ruslarla ilişki kurdular. İlk ihtilal de 1867’de Zeytin’de çıktı. (s. 337)
1894-96 Ermeni ihtilalleri “Anadolu’yu, hatta İstanbul’u al kanlara boyamıştı.” (s. 339) O sırada bile bir Ermeni düşmanlığı olmadı; İstanbul’da herkes komşusunu korumak için saklıyor. “Bir çok devlet büyükleri İstanbul’daki gümrük hamalları vasıtasıyla yapılan Ermeni katliamını nefretle karşılamış ve facianın önüne geçilmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmaktan çekinmemişlerdi.” (s. 339) Katliamlar iki yıl sürüyor. Ermeni unsurunun her tarafta ekalliyette kalması Kürt ve Türklerin galibiyetini icap ettirmişti.” (s 339)
Jön-Türkler Ermeni kırımından dolayı Abdülhamiti suçladılar. Hatta Ahmet Rıza Bey, Ermeni ihtilalcilerine yardım ediyordu. (s. 340)
“Bizi Türk Siyaseti yapmış olmakla ittiham edenlere gayet kati bir lisanla bildiririm ki, biz Türk siyaseti değil Osmanlı Camiası Siyaseti yaptık. Eğer ademi merkeziyetle idare prensibini kabul etseydik, İttihat ve Terakki Cemiyeti o zaman Türk Siyaseti yapmaya mecbur olacak ve bütün mahalli muhtariyetlere mahzar olan memleketler meyanında münhasıran Türklerin sakin olduğu vilayetlerde Türkler için mahalli muhtariyet itasına kalkacaktık.” (s.343 ) Fakat, “Osmanlı unsurları arasında yalnız Türklerin lidersiz ve kimsesiz kalmış olduğunu takdir ederek Türkün ilim, irfan ve meziyet bakımından yükselmesini temin için çalışılmıştır.” (s. 343)
“Ben her şeyden evvel Osmanlıyım; fakat ondan sonra Türk olduğumu hiç unutmam… ” (s.344)
“Adana katliamı esnasında 17 bin Ermeni ve 1850 Müslüman ölmüştü. Bu rakamlar gösterir ki eğer Adana’da Ermeniler adet itibariyle Türklerden üstün olsalardı, bu iş aksi olur ve Ermeniler Türkleri katliam etmiş olurlardı.” (s. 354)
Adana valisi iken neler olmuş? “Adana’ya gelişimden dört ay sonra yalnız Adana şehrinde örfi harp divanı mahkumlarından otuz Müslümanı idam ettirdiğim gibi ondan iki ay sonra da Erzin Kasabası’nda on yedi Müslümanı idam ettirdim. Bununla beraber yalnız bir Ermeni idam olunmuştur. İdam olunan Müslümanlar arasında Adana’nın en eski ve en zengin ailelerine mensup gençler bulunduğu gibi, Bahçe Kazası müftüsü de vardı. Bu müftünün o havale Türkleri nezdinde pek büyük bir nüfuzu vardı.” (s. 355) (Adana katliamının sorumlusu olarak “Les Vėpres Ciliciennes” yazarı Mgr. Museg ? veriliyor. s. 353).
“Devletin neden dolayı Ermenilerin umumi olarak tehcirine karar verdiğini bilemiyorum. O sırada İstanbul’da cereyan eden müzakerelere katiyen katılmadığım gibi, bu hususta mütalaalarımı da sormadılar.” (s. 360) “Tehcir muameleleri yalnız mülki memurlar tarafından idare olunuyor ve ordunun bu işle hiçbir alakası bulunmuyordu.” (s.361) Cemal Paşa, tehcir sırasında Ermenilere “yapılacak yardımların en fazlasını yapmaktan geri kalmadığını” söylüyor. (s.361) “Ermeni tehciri ve katli meselesi ile ben zerre kadar ilgili değilim.” (s.362)
İstanbul’da olsaydım ne karar verirdim? “Burasını şimdi takdir edemem” dedikten sonra bir sürü fikir ileri sürerek (zımnen) savunuyor. (s. 362) Başlıca sorumlu düşmanlık sokan “Moskof siyaseti” idi. (s. 363) Bir buçuk milyon Ermeni’nin tehcirini, 600 bin kadarının katlini kabul edelim, diyor. Onlar ise bir buçuk milyondan fazla Türk ve Kürt öldürmüşler. (s. 363-364)