AYDIN, YUSUF ALPEREN

AYDIN, YUSUF ALPEREN; Müteşebbis ve Devlet; 18. Yüzyılda Peksimetçibaşı Nureddin Ağa’nın Yükselişi; İstanbul, Kitabevi, 2016.

Peksimet deniz askerlerinin temel yiyeceği. Kara ordusuna taze ekmek servisi yapılırken denizciler peksimet yiyor. 1701’de kadırgadan kalyona geçildi; kalyonlar aylarca denizde kalıyor.

Peksimet en çok İstanbul’da yapılıyor. Bunun dışında Gelibolu, Tekirdağı, Burgos, Lapseki, Delvine, Çatalca, Yenişehir, Tırhala’da da fırınlar var. (s. 13). Pişirme fiyatlarının tespiti (narh sistemi) sorun çıkarıyor. Bir “peksimet emini” var; fakat bu işi daha çok başka eminler ek olarak yapıyorlar. 1672-3’te esnafa kantar başına 20 akçeden pişirme ücreti ödeniyor ve bu yirmi yıl değişmiyor. (s. 16). 1693’teki anlaşmazlık Galata Kadısı’nın önüne geliyor. Devletin verdiği unun pişirilmesinin kendilerine 45 akçe masraf yüklediğini iddia ediyorlar. 1685’te on kalyonla başlayan sayı o sırada 26’ya çıkmış. Kadı’nın da hakkaniyetiyle ücret 40 akçeye çıkıyor. (s. 19). Sonra Nisan 1701’de tekrar 30’a indiriliyor; fakat kaptanı-deryanın müdahalesi ile yıl sonuna doğru tekrar 40 akçe oluyor. 1703 ayaklanmasına peksimetçiler de katılıyor.

Yelken bezleri de Çanakkale’deki bir bezci esnafından temin ediliyor. Bu işi alanla fiyat ve üretilecek miktar hakkında anlaşılıyor ve bezci “devlet adına oradaki tezgahlar üzerinde teslimat süresince söz sahibi olmaktaydı” (s. 31).   Lengerlerin bir kısmı ise Fransa’dan ithal ediliyor.

III. Ahmet Padişah olunca “peksimetçibaşı”lık makamı ihdas ediliyor. Hacı Nurettin ve kardeşi Mehmet 1707’de, herhalde Çorlulu Ali Paşa etkisiyle, peksimetçibaşı oluyorlar. Devlet bunlara 10 bin kuruş avans taahhüt ediyor; fakat Hazine-i Amire’de bu kadar para olmadığı için bazı vergileri karşılık gösteriyor; üstelik Nurettin Efendi’nin bunları toplaması için gereken masrafları da kabul etmiyor. Buna karşılık eski ve yeni tersanelerde unlu ürün satışı yapan “tabla”lara, onun lehine tekel koyuyor. Ayrıca Nurettin Efendi kendi gemisi ile farklı yerlerden odun ve buğday alırken devlet görevlileri hiçbir müdahale etmeyecekler!(s. 37). Yeniköy peksimetçilerinin kethüdası da Yorgaki Efendi; Tersane amirliği ona da buğday veriyor. (s. 23).

Nurettin Efendi’nin kendisine tahsis edilen geliri toplayamadığı için şikayet etmesi ve “başka bir yerden para verilmesini” rica etmesi itibarının sarsılmasına neden oluyor. Tam da o sırada Fokaz ve Dimitraki pişirme ücreti olarak üç akçe daha az (32 Akçe) öneriyorlar. Uzun araştırmalar yapılıyor, önce reddediliyor; fakat sonunda daha düşük ücretler istedikleri için -bir yıl fasılalarla süren- ihaleyi (Ocak 1719) kazanıyorlar. (s. 63). Nurettin Efendi ise on iki yıllık (1707-1719) görevi ile, Kasımpaşa’da oturan ve fırın kiralayan bir esnaf statüsünden, Bebek’te fırın, liman köşkü ve  yalı sahibi (ayrıca Yeniköy’de ve Kasımpaşa’da fırınlar; biyik kısmı Kasımpaşa’da bulunan 26 gayrimenkul) “kıdemli bir devlet müteahhidi” statüsüne yükseliyor. (s. 68, 100). (Yalı Melling’in bir gravüründe görünüyor). O tarihte Bebek henüz iskâna açılmamış; Yalı ile fırın yan yana; hatta yalının içinde de bir fırın bulunuyor. Boğaz’da iskân süreci Damad İbrahim Paşa’nın 1720’de Beşiktaş’ta sahil sarayı inşasıyla başlıyor; sonra da onun da damadı ve kethüdası Mehmet Efendi Ortaköy’de sahilhane ve ek binalar yaptırıyor. 1730’da, ayaklanmadan bir ay kadar önce, yeni bir vakfiye düzenliyor ve orada adına bir de “Ağa” sıfatı ekliyor! (s. 83).

Fokaz’ın iflası üzerine, 1720’de, tekrar peksimetçibaşı oluyor ve servetine servet katıyor. 1721’de -dokuz yıl boyunca işbirliği yaptığı- Kaptanı derya Süleyman Paşa ölünce, yerine Kaymak Mustafa Paşa geçiyor. Onun da Bebek’te; Hacı Nurettin’inkinin yanında, bir yalısı var. (s. 79). Yaşlanıp gücü kalmayınca işleri oğlu Salih ele alıyor. Nurettin Efendi’nin istediği, işin (ölümü 1742) (vakıf) bir aile şirketine dönüşmesi. Fakat daha sonra devlet, “III. Ahmet’in arazisi üzerinde kurulmuş” olan fırına el koyuyor; daha çeşme de ortadan kalkınca “Nurettin Ağa’nın bütün emekleri görünürde bir anlamda yok oldu”. Bugün bu aileden sadece Göksu’da camii kalmış bulunuyor: Beykoz Müftülüğü, Göksu Peksimetçi Salih Ağa Camisi. (s. 95).

Çalışma, Faroqhi’nin izinde, devletle işbirliği yaparak zengin olmanın esnaftan bir örneğini veriyor. Mültezimler dışında tüccar ve zanaatkarlar arasında da böyle zengin olanlar var.