HORVATH, BÉLA; Anadolu, 1913; İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları; 2007.
Yazar siyasal bilimler ve ekonomi öğretimi görmüş, yerel yönetimlerde çalışmış bir Macar. Eserin Macarca aslı 1929’da, Türkiye’nin Kalbinde, Anadolu’da 2300 kilometre başlığı ile yayınlanmış. Anadolu’daki maddi koşullar ve günlük yaşam hakkında çok ilginç bilgiler var. Yazar tam bir antropolog gözüyle etrafa bakmış; hoşuna gitmediği açık olan tabloları da mesafeli bir biçimde anlatıyor. Ayrıca yazar Roma tarihi ve kalıntıları ile bol miktarada bilgi veriyor.
Yazar Haydarpaşa’dan Konya’ya trenle giderken akşamları inip otelde kalıyorlar. “Çünkü Anadolu’da trenler sadece gündüzleri hareket halinde olabiliyor.” (s. 6). Kadın erkek ayrımı Hıristiyanlarda da var. “Hatta dostlar arasında bile evlerde kadınlı erkekli aynı odada bir araya gelmek ender görülen bir durum” (s. 7).
Köyler (muhacir evi, tatar evi, Türk evi) evlerin diziliş sırasından anlaşılıyor. “Eğer evlerin dağılımı düzensiz ise bundan bir Türk evi olduğunu çıkarabilirsiniz” (s. 9). “Bu ülkede ordunun ana dayanağı Anadolu’dan, özellikle de Ankara, Konya ve Adana’dan toplanan Müslüman askerlerden oluşur. İşte bu askerler, eğer suyu ekmeği varsa cephede sonuna kadar dayanıyorlar” (s. 9). Türk askerleri çok övülüyor.
Yazar, Müslüman kadınların Hıristiyanlar kadar özgür olup olamayacağını soruyor; “tam değil” diyorlar. “Çoğumuz artık karılarımızın yüzleri açık olarak, Avrupalı giysilerle dolaşmalarına izin vermek istiyoruz, ama bu mümkün değil!” (s. 23). Sadece yaylada kadınlar peçe takmıyor, çarşaf giymiyor.
Türk evlerinde çok az eşya var. Sandalye, karyola yok. Toprağın dönümü 1-2 kuruş; fakat “şehirlerden uzakta herkes istediği toprağı zapt edip, istediği gibi ekip biçiyor”. Ancak alacak olan yabancı ise rahat bırakmıyorlar (s. 41). (Bir zaptiye memuru gencin aylığı 400 kuruş (s. 38), altı yaşında iyi bir at 10 lira, yazar da 15 liralık bir at alıyor.
Tatar köyleri övülüyor; kimi Kırım’dan, kimi Moskova’dan kimi de Sivastopol’dan gelmiş. Kadınlar yüzlerini örtmüyorlar. Orada orduda domuz eti de yediriyorlarmış; kaçma nedenlerinden biri de bu (s. 47). Burada hızla zengileşebileceklerine inanıyorlar. Geldikleri yerlerden daha ileri araçlar ve kaliteli tohumluk getirmişler. Göç eden her aileye 25 dönüm ve her çocuk için de 5 dönüm veriliyormuş. Aslında bu rakamlar geçiliyor. Topraklar altı yıl her türlü vergiden, erkekler de askerlikten muaf (s. 48). En kültürlüler Kırım ve Kazan Tatarları.
Müslümanların en zayıf tarafları kadercilikleri. Yörükler iyi ve uysal insanlar; fakat çok ilkeller, köyleri de pis ve düzensiz (s. 52).
Türk erkekleri genellikle monogam. Evlenmek çok pahalı bir olay. “Kadınlar ve erkekler ortak meclislerde bile bir araya gelemiyorlar.” (s. 57).
“Türklerin ‘gâvur’lara karşı duydukları antipatinin temel nedeni ekonomik koşullarda aranmalıdır.” (s. 77). Ermeni ve Rumlar (ticaret dışında, doktor, eczacı, mühendis vb) zengin; üstelik “bir yolunu bulup” askerlik yapmıyorlar. “Kalabalık bir şekilde yaşadıkları yerlerde (Kayseri, Bursa, Karaman) Rumlar artık kendi ulusal dillerini konuşmuyorlar, ama dinlerine hâlâ sadıklar ve Hıristiyan kiliselerinde Türkçe dua ederek ibadet ediyorlar” (s. 77).
Türkler çok yardımsever. Çalışmaya başka yere giden Hıristiyan erkeklerin ailesine de bakıyorlar. Ramazan da herkes oruç tutuyor.